“Çocukların ağladığı bir dünyada, kahkahalar ancak zalimce olur.” cümlesi ile ekranlara gelen Kağıttan Hayatlar filmi, Türk sinemasında büyük bir ses getirdi. Bunun sebebi hem oyunculuklar hem de filmin senaryosu oldu. İzleyiciler gayet başarılı bir film olduğunu belirttiler ve film ortalamanın üstünde bir not aldı. Kağıttan Hayatlar filmi, Çağatay Ulusoy’un performansı ile daha da ses getirdi ve IMDB’den 6.8 puanı aldı. Dram kategorisinde yayınlanan bu film 1 saat 36 dakika olarak belirlenmiş, seyirciye sunulmuştur.
Konu olarak, kağıt toplayarak yaşamını sürdüren bir kişinin,küçük bir erkek çocuğu bulduktan sonra psikolojik açıdan değerlendirmelerini ve kendi içerisinde soru sormalarını anlatıyor denilebilir. Fakat film bundan daha fazlasını bize gösteriyor.
Filmin başlangıcında çok lüks bir mekana giren çifti görmekteyiz. Bu lüks mekandaki vale, mekana gelen çiftin arabasını alarak ufak bir gezintiye çıkar ve kağıt toplayan Mehmet ile karşılaşır. Burada zengin-fakir, lüks-standart ayrımlarını görmekteyiz. Filmin daha en başından o kadar kaliteli sahneler gözümüze çarpmaktadır ki, insanların kendilerini bu filmle iç içe hissetmesi çok normaldir.
Dramatize oranını yükseltmek için birkaç hastalık, psikolojik rahatsızlık belirtileri ve fiziksel olarak düşüklük göstermek de kişileri filme çeken bir diğer nokta olmaktadır. Filmin ilk yarım saatinde Ali ile Mehmet hiç karşılaşmıyorlar. Bu sırada Mehmet bir arkadaşıyla konuşurken geçmiş doğum gününde “ölmeden önce yapılacaklar listesi” hazırladıklarını hatırlatıyor ve Mehmet birinci sıraya “Anneni bul” yazmış, bu listeyi fark ettikten sonra Mehmet kendisini ikna ediyor ve para biriktiriyor.
Sonra çuvalın içinden Ali çıkıyor ve asıl hikaye bundan sonra başlıyor. Mehmet’in Ali için her şeyi yapması, onun mutluluğunu kendi mutluluğun önüne koyması dikkat çeken noktalardan oluyor. İlerleyen sahnelerde Ali, hiç tatmadığı çikolataları, pastaları ve diğer yiyecekleri tadıyor. Mehmet bu konuda Ali’nin hep yanında oluyor.
Bir gün Mehmet, Ali’yi kaybeder ve her yerde onu aramaya çalışır. Herkese sorar ama kimse onu görmemiştir. Ali rüyasında annesini gördüğünü söyler. Film, birkaç psikolojik öğeler taşısa da tam olarak nasıl bir süreçten geçtiğini anlamak ilk bir saat içerisinde belli olmamaktadır.
Mehmet’in hem fiziksel rahatsızlığı böbrek sağlığındaki eksiklikler, hem de anne sevgisi ve özlemi onun psikolojik olarak yıpranmasına sebep olmaktadır. Aile rolünün çocuklarda etkisini çok iyi bir biçimde ortaya döken bu film, kişinin bazen kendinden başka bir varlığın etkisinde yaşamasını anlatmaktadır. İnsan hayatını nasıl şekillendirir? Hangi noktadan sonra hayat kendi hayatından farklı bir yola evrilmektedir? İnsan ne zaman geçmişini geleceğine taşır? Gelecek ne zaman temiz bir sayfa olarak gelir? Bu sorulara cevap kişiden kişiye değişse de filmde bu soruları çok net bir biçimde kendimize sormaktayız.
“Sokakta kimsesiz büyüyen çocuklara ithafen” cümlesi de filmin en çok konuşulan bir diğer noktası olmuştur. Çünkü film en başından itibaren sanki her sokakta görebileceğimiz türden insanları çekmişler ve biz de onları izliyoruz hissi vermiştir. Senaryonun akıcılığı ve temiz bir şekilde ekrana yansıması izleyicilerin kendilerine soru sormasını beraberinde getirmiştir. Çağatay Ulusoy’un daha önce oynadığı Delibal filmine benzetilen ve benzer senaryolarda kült filmi olarak nitelendirilen Fight Club filmini de anımsatan Kağıttan Hayatlar, Netflix platformunda yayınlanmıştır. Olumlu ve olumsuz birçok yorum bulunsa da oyunculuklar çok beğenilmiş, çekimlerin de kaliteli olduğu belirtilmiştir. Seyirciler kendilerinden bir parça gördüklerini söylemiş ve filmin dram yükünün fazla olduğunu açıklamışlardır. Filmin sonu tahmin edilebilir bir son olduğu söylense de akıcı anlatım seyirciyi ekrana sabitlemiştir.