Maç sayısı adıyla bilinen “Match Point” 2005 yılında çekilmiştir. Dünyaca ünlü yazar ve yönetmen olan Woody Allen, senaristliğini üstlendiği maç sayısı filminin yönetmen koltuğunda da bulunmaktadır. Tarz olarak genellikle romantik ve çok az gerilim içeren filmler çekmesi ile bilinen yönetmen, bu filminde de hiç bilinmeyen şekillerde, ufak bir gerilim ve çokça romantizm göstermektedir.
Dram, gerilim ve romantik kategorilerinde yayınlanan bu film, IMDB puanı 7.6 olması ile dikkat çekmektedir. Filmin uzunluğu birçok yorumcuya göre uzun olarak nitelendirilmiştir. 2 saat 4 dakika olması olumsuz eleştirileri arttırmıştır. Aynı zamanda bu film, Akademi Ödülü adayı olmuştur. Başrollerinde Jonathan Rhys Meyers ve Scarlett Johansson oynamaktadır.
Filmin ilk sahnesinde “Birçok şeyin insanın kontrolünde olmaması ürkütücüdür” cümlesini görmekteyiz. Bununla beraber birçok varoluşsal sancıyı da diyalogların arasında keşfetmekteyiz. Kader, aşk, gerilim, tutku gibi kavramlara çok fazla önem gösterilen bu filmde oyunculardan birinin hayallerini ulaşabilmek için seçtiği yolları görmekteyiz.
Chris tenis hocalığı yapmakta olan bir kişidir. Hayali hep zengin olmaktır bu yüzden yeni bir ülkeye taşınır ve orada tenis hocalığına devam etmek ister. Çok seçkin insanların tenis dersi aldığı bu kulüpte tenis hocalığı yapan Chris bir adamla tanışır. Bu adam Chris’i çok sıcakkanlı bulur ve ailesinin içine sokmak ister. Bu süreç bir hikayeyi beraberinde getirmektedir. Çünkü Chris, senelerce hayatını kurduğu zenginlik kavramına burada ulaşabilecektir. Chris’ten ders alan Tom zamanla Chris ile arkadaşlığını sürdürür. Chris artık aileden biri gibi olmuştur. Aynı zamanda Tom’un kardeşi Chloe de Chris’den hoşlanmaktadır.
Chris’in kafasını karıştıran bir durum vardır. Tom'un nişanlısına aşık olmuştur. Bu aşk bir yandan bastırılması gereken bir duygu olsa da, bir yandan da karşı taraftan gelen adımla beraber ilişkilerinin sorgulandığı bir serüvene atılmak anlamına gelmiştir. Tom’un nişanlısı Nola, bir kez Chris ile beraber vakit geçirdikten sonra artık onunla olmak istemez. Bu durumu yanlış bulur. Chris de Chloe ile vakit geçirmeye devam eder. İlerleyen sahnelerde Chloe ile Chris evlenir ve bu süreçte bir gün sergide Nola ile karşılaşır. İlişkileri bittiği yerden devam eder. Chris kendini bir bataklığın içinde gibi hisseder ve iki kadın arasında kalır.
Film ilerledikçe Chris’in eşi hamile kalmak ister. Fakat Chris bunu çok fazla istememektedir. Aynı zamanda Nola hamile kalmıştır. Kendi içerisinde iç savaş veren bireylerin, iki kadın arasında kalma serüvenlerini ve aynı zamanda sorgulamalarını izlediğimiz bu filmde Allen çok hassas bir noktaya dokunmaktadır. Zenginlik ve konfor alanının içinde kalmak isteyen bir erkek aşkına yenik düşüp her şeyi geride bırakıp yeni bir kadınla birlikte olacak mıdır?
Peki bir erkeğe göre önemli olan şey kadının hamile kalması mıdır yoksa hayatını çok iyi bir şekilde devam ettirecek bir zenginliğe sahip olması mıdır? Bir erkek eğer iki kadın arasında kalırsa hangisini, hangi şartlar altında seçecektir? Bu sorulara cevap arayan yönetmen filmi, insanın hiç tahmin etmeyeceği şekilde ilerletmektedir.
Chris Nola’yı öldürmek ister. Kendi cesaretinin ve özgüveninin olmadığını farkına varan başrol oyuncusu, hem komşuyu, hem çocuğunu hem de aşığını öldürmeyi tercih eder. Çünkü bu sayede kimseye bir açıklama yapmak zorunda kalmayacaktır. İki kadının baskısına dayanamayan erkek, birinin hayattan yok olmasını tercih eder. Burada önemli olan nokta, insanın vicdanının her konuda devreye girmesidir. Çünkü başrol her ne kadar öldürecek kişiyi kafasında seçse de, rüyalarında sürekli aşığını ve öldürdüğü komşusunu görmektedir.
Allen bizi şaşırtarak, filmin sonunu tahmin edilemez bir şekilde bitirmiştir. IMDB’sinin yüksek olmasının sebebinin bu olduğu belirtilmektedir.