Ortaçağ'da kendisinden sıkça bahsedilen bir filozof olan Augustinus, hem felsefe alanına kattığı kavramlarla hem de inançlarının çokluğu ve kendini bulma serüveninde yaşadığı olaylarla dikkat çekmektedir."Batı Düşüncesi" içinde ünlü ve etkili bir filozof olan Augustinus, felsefi sorunları içeren nitelikler ile tanrıbilimsel kavramını öne çıkaran kişidir. Sadece kendi çağının değil aynı zamanda modern felsefe için de tartışılacak olan pek çok konuyu kendisi yürütmüştür.
Augustinus’un kitaplarında felsefeyle teolojiyi birbirinden ayırmak neredeyse olanaksızdır. Bu, bir yandan Hıristiyan inancını felsefeye dayanarak kanıtlama isteğinden, diğer yandan da felsefenin ve felsefecinin yerine getirdiği işi tanımlayışından kaynaklanır. Augustinus’a göre felsefeci “hakikati arayan, hakikati seven kişi”dir. Hayatının birçok döneminde farklı farklı inanç sistemlerinin içinde yer almış olsa da Hıristiyanlığı öğrendikten sonra, kendini ait hissettiğini anlamış ve hayatını Tanrı inancı ile sürdürmeye başlamıştır.
İnancına göre, Tanrı tarafından aydınlatılmış anlaşılabilir bir hakikat dünyası vardır. Bu dünyada her şey olup biterken, inanmak her şeyden önemlidir. İlahi aydınlanmada bu hakikat dünyasını bilen akıllar söz konusudur. Hakikate duyulan büyük bir arzu olduğundan, Tanrı da hakikatin kendisidir. Tanrı'nın değişmez bir varoluş olduğunu savunan Augustinus, "İtiraflarım" adlı kitabında tüm hayatını anlatmıştır. İnanç sistemindeki değişimler ve kendi bulma süresi, kitap haline gelmiş ve bir insanın kendini ait hissettiği bir dinin ya da inancın olmasının ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır.
Augustinus "İtiraflar" adlı kitabında, Tanrıyla konuşma ve günah çıkarma formlarında anlatmıştır. Kitabının içindeki savunmasız taraflar bu durumla özdeşleşmiştir.En çok önem verdiği konu ise, insanın kendini araştırmasıdır. Hakikatin, insanın içinde olduğu savunan Augustinus, "Hakikat" kavramının bizzat Tanrı'nın kendisi olduğunu düşünür. Yani Tanrı insandadır. Öte yandan insanın kendisi de Tanrı'dadır. Bunu anlamaya çalışmak felsefedir. Felsefe insanın kendisiyle uğraşmasıdır.
Augustinus aynı zamanda kendinden farklı filozoflar gibi şüpheciliği savunmamıştır. Çünkü ona göre şüphe duymak Tanrıyla bağıntılı bir durum değildir. Mutlak doğrunun olduğunu düşünür ve bunlar elde edilebilen şeylerdir.
Mutluluk anlayışı ise yine birçok filozoftan farklı olarak, beşerilik ile anlamlandırılmıştır. Augustinus’a göre tüm beşeri faaliyetler esasen mutluluk arayışından kaynaklanmaktadır (İtiraflar 10.20). Ona göre insanlara hakiki mutluluğu yalnızca Tanrı sağlayabilirdi. Zaman hakkında ise şunu söylemiştir. "İnsan kavrayışı zamanın gerçekliğine ulaşamaz bir niteliktedir. İnsan yalnızca zamanın geçişini algılayabilir. Geçmiş zaman, gelecek zaman ve şimdiki zaman bölümlemeleri, gerçekliği olmayan zihnimizin tasarımları olan zaman birimleridir."
Augustinus’a göre insanlık adeta bir günah yığını olarak görünmekteydi.Bundan kurtulmak için günah çıkarmak ve günahkar geldiğimiz bu dünyada iyilik yaparak bunlardan korunmak ve günahlarımızı azaltmak önemliydi.