İnsan geçmişten günümüze kendisini bilmek, tanımak ve anlayabilmek istemektedir. Varoluşsal sancı olarak nitelendirilen, geçmişten gelen ve aslında varlığını sorguladığınız sorulara cevap verme isteğiniz belirsizlik kavramı ile ilintilidir. İnsan sorguladıkça belirsizliği de ortaya çıkarır. Fakat insan belirsizliği istemeyen bir yapıda olduğundan dolayı kendisinin oluşturduğu belirsizliği de kapatmaya çalışan bir canlıdır.
Toplumlar arasında hep varoluşsal sancılar söz konusudur. Genellikle felsefe kitaplarının en başında “ben kimim” sorusu sorulur. Çünkü kişi küçüklüğünden itibaren hep “ben kimim” sorusunu sormaktadır. Bu soruya da kolay kolay cevap bulamamaktadır.
Kişiler hem bilmek, sorgulamak hem de bu sorgulama çukurundan çıkıp cevap bulmak istemektedir. İnsan kendini bulma sürecinde sadece sorulara cevap bulmak istemez aynı zamanda kendisi ile ilgili yeni bir sayfa da açmak istemektedir. Çünkü insan kendi hayatını kendi belirlemek ister. Bu yüzden de hobilerine, ilgi alanlarına, işine, ailesine, romantik ilişkilerine ve arkadaşlarına vakit ayırmak ister. Fakat bir insan ekonomik olarak kaygı duyuyorsa, hem kimliğini aramak istiyor, hem de ekonomik özgürlüğünü kendisinde hissedemiyorsa psikolojik olarak bir karmaşa söz konusu olabilir.
Ekonomik olarak kendisini hazır hissetmeyen bir insan kendisinin nasıl bir canlı olduğunu, neyi sevip neyi sevmediğini bilememektedir. Çünkü insan ancak araştırır ve yeni şeylere cesaret gösterirse o ilgi alanını sevip sevmediğini anlayabilir. Eğer araştırmadan sadece başka insanların düşünceleri ile bazı durumlara ve olaylara bakış açısı geliştiriyorsa bu onun tamamen önyargısıdır. Önyargı yapmamak için hobilere vakit ve para harcanması gerekmektedir. Fakat eğer insan kendisinde herhangi bir hobi ayıracak ücreti göremiyor ve o ücreti başka bir şeye harcamak zorunda hissediyorsa, kendi kimlik karmaşası içerisinde de bir takım sorunlar ortaya çıkmaktadır.
İnsanın kendini yeteri kadar tanımlayabilmesi için birçok aktivite, birçok araştırma ve beraberinde de yeni insanlarla tanışma isteğini göstermesi gerekmektedir. Çünkü insan sadece hobilerine zaman ayırırken değil, başka insanlara zaman ayırırken de kendisi ile ilgili olumlu veya olumsuz durumları fark edebilir. Hatta bazen kendimizden daha çok başkaları ile vakit geçirdiğimiz zaman kendimizde yaptığımız herhangi bir hatayı fark edebiliriz. Fakat ikili ilişkiler yaratabilmek ve romantik ilişkilere de vakit ayırabilmek için kişinin ilk olarak ekonomik olarak kaygı duymaması gerekmektedir.
Ekonomik özgürlük hem insanın kendisinin isteklerine kulak vermesi hem de başkalarıyla vakit geçirebilmesi için gerekli olan bir unsurdur. Özellikle kapitalist sistemin beraberinde getirdiği bu, paranın amaç olma mevzusu kişinin daha cesaretli ve daha özgüvenli olarak hareket etmesine sebep olan bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır.
İnsanın hem kendini bulma serüveninde hem de iletişimin daha sağlıklı olması için işsizlik oranının azalması gerekmektedir. İşsizlik oranı arttıkça kişinin kendi buhranı diğer insanlara da yansıyacak ve toplumsal olarak bir kaygı duymaya sebep olacaktır. İnsanın enerjisi karşı tarafa geçebilen bir soyut kavram olduğundan dolayı bir insanın üzgün olması etrafındaki diğer insanları da etkileyecektir. Bu da diğer insanların üzülmesine sebep olacaktır. Her şeyden de önemlisi kendi yaşam standartlarını oluşturabilmek için insan çalışmak zorundadır. Herhangi bir yerden gelir elde etmeyen kişinin sağlıklı bir şekilde iletişim kurmasını beklemek acımasızca olur. Tam da psikoloğa ihtiyacı olduğu anda, psikolog ücretini veremeyecek ve belki de psikolojik açıdan rahatlayamayacak bir insanın, mutlu olmasını ve sorunlarına kendi kendisinin çözüm bulmasını beklemeyi istemek doğru olmayacaktır. Kişi ilk olarak işsizlik durumuna son vermeli, sonrasında ikili ilişkilerine vakit ayırmalı ve sadece ekonomik özgürlüğünü aldığı için mutlu olduğundan dolayı sağlıklı bir iletişim kurmaya başlamalı ve buna da devam etmelidir.